Çarşambayı perşembeye bağlayan gece saat 00.00 arabası ile İstanbul'a yola koyulduk. Otobüsün 3/4'ünü bizim okul oluşturuyordu. İstanbul Üniversitesi'nin kongresine gittik.
Aslına gidecek durumum yoktu, malum ders durumum. Ama bunun parasını taa şubatta yatırdık, geri alma imkanı da yoktu. Aslında çok önceden ödediğim için yakmaya karar verdim önce, ama sonra gideyim yea bi kongre görmedim demem diye düşündüm.
Çapa Fındıkzade'de. Ayarladıkları otel de okula yürüyerek 10 dakika idi. Sabah otobüs firmasının servisi ile otele vardık, bize öğleye kadar odalara giremeyeceğimizi söylediler. Bir odada giyindik(malum gece yolculuğundan çıktık), kahvaltı da veremeyecekleri için oralarda bir yerde kahvaltı yapalım dedik. Karafırın adlı, hem fahiş fiyatlı hem de servisi kötü bir yere oturduk. Hem de iki dükkan üstte mis gibi Simit Sarayı varken. Peki biz neden oraya gittik? Aramızda "hep benim dediğim olsun insanı" var diye. Kendi de beğenmedi sonra ama bu kendisini geri kalan zamanda benim dediğim olsun demekten alıkoymadı hiç.
Daha sonra kongrenin olduğu yere gittik, kaydımızı olduk, salona geçip dinlemeye başladık.
Sonra sıkıldık tabi, çünkü konuşmacıların İngilizcelerini hiç anlamadık. İkinci oturumdan sonra kaçtık İstiklal'e gittik. Birkaç saat geçirdikten sonra otele dönüp akşamki gala yemeği için hazırlandık. Yemek Baltalimanı Polisevi'nde idi.
Yemekte malesef ki çok malesef içki içtim. Çok hızlı içtiğim için de sarhoş oldum. Ve bunu sırf sıkılacağımı düşündüğüm için yaptım. Bravo bana. Neyse ki otele döndük de uyudum hemen.
Ertesi gün ilk uyandığımda çok kısa bir süre mutlu hissettim kendimi. Fakat sonra önceki günkü halim geldi aklıma ve inanılmaz utandım. Yataktan çıkmak istemedim. Ama böyle bir şey olamazdı tabi ki.
İkinci gün de kongre programına katılmamaya karar verdiğimizden önce kahvaltıya gittik. Beşiktaş'ta deniz otobüsünün hemen yanında bir yer vardı, gittik oturduk oraya; ama tabi benim dediğim olsun insanı yine durunamadı, burada kahvaltı tabağı yok, kalkalım diye tutturdu. Bir gün simit peynir yenemezdi çünkü.
Bu yazıyı yazmam gereken vakitten çok daha sonra yazdım. Ve yazarken fark ettim ki gezim o insana sinir olmakla geçmiş. Daha fazla onunla ilgili yazmayayım bari.
Günün geri kalanında Beyoğlu'nda vakit geçirdik, çok güzel İtalyan dondurması yedik, Galata'ya çıktık. Kendime gezinin ufak bir hatırası olarak bir çift küpe aldım. Akşamında da tekneyle açıldık, yemeğimizi yedik, kongreciler olarak boğazda bir güzel oynadık(gerçi şarkılar feciydi ama eğlenmeye azmetmiş bir insan kalabalığı vardı). Bir tanecik resim koyayım bari diyerek, teknede çekilmiş bir fotoğrafımı koyuyorum. Malumunuz İstanbul'a gidip köprülü fotoğraf çektirmeden döneni dövüyorlar.
Tur bitince koştur koştur otele gittik, üzerimizi değiştirip otobüse yetiştik. Kongreden bir gün erken döndük; çünkü Gelişim Sınavı adlı, sene sonuna bonus puan getiren çok önemli bir sınavımız vardı.
Sınavı baştan savma yaptım, sonra da yurda gelip uyudum.
Bu iş de böylece bitti.