26 Ocak 2013 Cumartesi

Grey's Anatomy

Kendimle ilgili garip şeylerden gurur duyduğum oluyor. Bunlardan biri Doktorlar'ın tek bir bölümünü bile izlememiş olmamdır. Tabi ki hiçbir Türk dizisinden kaçılmaz, hiç izlemesen de en azından bir fikrin olur. Onu saymazsak bu dizi hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bu da bana bir kazanç olarak döndü. Doktorlar'ın orijinali, senaryosu bile neredeyse aynı olan Grey's Anatomy'e başladım ve sıkılmadan seyredebiliyorum. Bu yazıyı bitirdikten sonra 4. sezon 1. bölümü izleyeceğim.
Şimdiye dek izlediklerim kadarıyla kendi çapımda analizini yapacağım.
Bu bir hastane dizisi. Diziye adını veren kızımız Meredith Grey cerrahi asistanı olarak gelir ve olaylar başlar.
Öncelikle şunu söylemeliyim, bu dizininki kadar kötü bir jenerik yok. O nasıl şeydir öyle, intern soyunma odasında en seksisinden topuklu ayakkabılar, hastane sedyesinin üzerinde birbirine sarılmış bedenler, serumdan akan sıvının margarita bardağına akan içkiye dönüşmesi. Olmamış bu, hiç olmamış hem de.
Ben genelde başrolleri severim, fakat bu dudakları estetikle ördek gagası haline getirilmiş, bencil Grey'i hiç mi hiç sevmedim. Bu kızımız hep mi dört ayak üzerine düşer, hata yapsa da hiç mi özür dilemez, kimseyi umursamadığı halde herkes üzerine titrer. En karizmatik, en yakışıklı, en hünerli doktorumuz da tabi ki bu kızımıza aşıktır. Şu dizilerde başrole yapılan gereksiz kıyaklar beni deli ediyor.
Derek Shepherd(soyadını doğru mu yazdım bilemedim) Grey'e aşık olması ve ilk ayrılıktan sonra istemeye istemeye karısına geri dönmesi dışında sevdiğim bir karakter. Bir kere bu roldeki amcayı(amca da pek olmadı ama neyse :P) Magic İn Manhattan'da görüp çok sevdiğimden kıyamıyorum Shepherd sana. Ama dediğim gibi, karına dönmeyecektin. Onu sevmediğimden değil, çok seviyorum ama ona dönerek hayatı başta kendin olmak üzere herkese zehir ettin. Sana döndüm ya daha ne istiyorsun tavrına girdin ki çok itici bir şey bu. İlerleyen sezonlarda da insanlara yamuk yapacaksın gibime geliyor ama hadi bakalım.
Addison, bu dizide en sevdiğim karakter neredeyse. Mükemmel bir doktor ama hastalarıyla robot gibi iletişim kurmuyor. Onlarla ne vıcık vıcık bir ilişkisi var, ne de House gibi. Çok güzel, zeki, eğlenceli.
Gelelim Mark Sloan'a. Valla karakteri nasılsa nasıl ama bu adam yakışıklı ötesi yakışıklı. Bunun dışında söyleyecek bir şeyim yok.
Preston Burke'i başta seviyordum ama sonradan ona olan ilgim azaldı. Diziden gitse umurumda olmaz yani, o derece silikleşti.
Bu arada herhalde konu sıkıntısı çekiyorlar ki sürekli kazalar, felaketler oluyor. Hiç kendiliğinden gelen hastamız yok.
                                                                     ***
Diye taslaklara kaydetmişim iki ay önce. 7. sezonuna başladığım şu aralarda karakterlerle ilgili duygularım da değişti elbette. Zaten karakterlerin çok az bir kısmını yazmışım. Söyleyebileceğim şey; beni son zamanlarında ne kadar sıksa da izlemeye devam ediyorum bu diziyi. Öncelikle bir tıp öğrencisi olarak hastane dizilerini seviyorum. Konuştukları şeyleri derslerde görmüş olunca ilgim artıyor diziye. Sonraa karakterlerini de genel olarak seviyorum. İnsanlar güzel yakışıklı. Bana çok güzel şarkılar öğreten, mükemmel soundtrackları da var. E daha ne olsun?
Bu arada, 4. sezondan itibaren iğrenç jeneriklerini yayınlamayı bıraktıkları için daha da bir seviyorum diziyi.
Şu an 9. sezonu yayınlanmakta olan diziye bir haftanın sonunda yetişeceğimi düşünüyorum. Sonra da dizi sayfasını kapatıp kendimi biraz kitaplara vereceğim. İlişkimize ara verdim kitaplarla, bu da hiç iyi olmadı. İlginç bir şey bu; fakat kitabı okudukça okuyasın, okumadıkça da okumayasın geliyor. Bir pozitif feedback mekanizması. Ki pozitif feedback, her ne kadar adında pozitif geçse de iyi bir şey değildir. O yüzden okula giderken elimden geldiğinde çok kitap götüreceğim evden. Bir de bütçemi zorlayıp kitap almaya yöneleceğim.
Bakalım..