8 Nisan 2012 Pazar

Kerbela

Dün adrenalinli geçti önce. Oyun 15.00'da Cüneyt Gökçer sahnesindeydi. Sıhhiye'den 14.00'da bindiğimiz dolmuş tam 14.57'de indirdi bizi. Tüm Ankara dışarıdaydı sanki. Bir de birkaç yerde birden yol çalışması ya da kaza olunca trafik iyice kilitlendi. Dolmuş yolculuğu tam bir stres yumağıydı. Bir de ben kızları 10 dakika beklettiğimden geç kalınırsa benim suçum olacaktı. Neyse ki dolmuştan iner inmez koşturduk, nefes nefese popomuzu koltuğa koyduktan hemen sonra oyun başladı.

Öncelikle söylemeliyim ki, gittiğim en güzel oyunlardan biriydi. Kerbela olayını tam bilmiyordum, öğrenmiş oldum. Ve sadece Kerbela'yı değil, Ali'nin ölümünden başlayarak -atlayarak da olsa- anlattı hikayeyi. Bunu da çok güzel bir şekilde yaptı. Gerek oyunculuklar, gerek müzikler, gerek kostümler, gerekse -en çok bunu beğendim- ışık çok iyiydi. Oyuncu kadrosu kalabalıktı, o yüzden bence yeteneklerini tam anlayamadık, ama anlayabildiğimiz kadarıyla bile beğendik. Hepsi uyum içindeydi ve yüreklerimizi dağladılar. Oyun sırasında birkaç damla süzüldü gözlerimden. Arkadaşımın dediğine göre arka sıramızda biri hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş. Herkes az ya da çok etkilendi bu oyundan. Birçok yeri yazılmaya değerdi, ancak ben kayıt altına almakta zorlandığımdan beni etkileyenlerden üç cümleyi alabildim: "Mevsimler döner durur, ama aynı bahar iki kez yaşanmaz." "Artık dost da içimizde, düşman da." "İnsan yaptıklarıyla yaşar, ve inandıklarıyla." Bunlar tabi oyun içinde anlamını buluyor, ama ben cımbızla seçip kendi hayatıma da entegre ettim.
En çok da oyunun sonundaki cümle beni etkiledi: "Zulmün karşısında sadece iktidarda olanlar değil, günü kurtarmak için sessiz kalanlar da suçludur."
Bize ne kadar uyuyor, değil mi?

1 yorum:

  1. ben kerbelayı iki yıl önce izlediğimde bir oyuncu sakatlandığı için bazı sahneleri kesmişler ya da değiştirmişlerdi.ona rağmen çok güzeldi çok beğenmiştim.

    YanıtlaSil