2 Ekim 2013 Çarşamba

Sarı Naciye

Ankara'da okumanın en sevdiğim tarafı Devlet Tiyatroları.
Türkiye'de başka bir şehir olduğunu sanmıyorum ki tiyatro yönünden bu kadar doyurucu olsun. Hoş, İstanbul'da da özel tiyatrolar oldukça iyiymiş ama ben Devlet Tiyatroları'nı hiçbir şeye değişmem.
Bayram denk gelmesi, sonrasında da 30 Ekim'de sınavımın olması nedeniyle bu ay sadece bir oyuna gidebilecektim. Ben de hakkımı tiyatronun açıldığı gün kullanıp Sarı Naciye adlı oyuna gittim.
Konusuna pek bakmadığım bu oyunu Akün'de olduğu için tercih ettim açıkçası.
Oyuna gelirsek.. Hiç ama hiç beğenmedim.
Oyun göçle ilgili daha çok. Yayla'dan Çukurova'ya gitmek isteyen gençler, onları engellemeye çalışan kasabanın büyükleri. Özellikle başrolümüz Sarı Naciye'nin babası, gitmek isteyen oğlunu öldürmekle tehdit edecek kadar ileri gidiyor. Bu arada Sarı Naciyemiz de güçlü, aşık, ama bir taraftan da gelenek göreneklerine son derece bağlı olarak verilmeye çalışılmış. Ama bence hiç de öyle değildi. Boyuna bağırıp çağıran, gelişen her olayda kendini paralayan aptal bir karakterdi. Başına gelecekler ona söylendiği halde bildiğini okuması, fakat sonra yaptıkları yüzünden yine ona yapma diyen insanların kollarında ağlaması beni en çok iten şey oldu.
Pek bir ilerleyiş yoktu aslında oyunda. Oyuncuların bol bol rol kesmeye çalışmalarını izliyoruz. Abartılı hareketler falan. Hele bir de sürekli yapılan lirik danslar beni benden aldı. Özellikle sanırım sadece dans etmesi için oyuna giren, sürekli yırtık dondan çıkar gibi çıkıp kendini yerden yere vuran, saç savuran, dansçı kişiliğini göstermeye çalışan kız işin afedersiniz bokunu çıkardı.
Başrolde oynayan Feray Darıcı Fosforlu Cevriye'ymiş aslında. Pek anlayamamıştım. Cevriye rolünde iyiydi ama Naciye'yi yakıştıramadım kendisine.
Yani genel olarak oyunu beğenmedim. Ama gittiğime de çok memnunum. Tiyatroyu, o atmosferi nasıl özlemişim; nasıl, anlatamam. Hele bir kasım gelsin, akıyorum tiyatro ortamlarına :)
Bu arada tiyatroya tek başıma gittim. Bu tek başıma gittiğim ikinci oyun oldu. Ve ikisinden de çok keyif aldım. Oyun saatinden erken çıkıp Tunalı'yı baştan sona gezdim. Olgunlar'a uğrayıp kitap aldım, Kuğulupark'ta oturup dondurma yedim güzel güzel. Kendime vakit ayırdım, seviyorum böyle zamanları.
Tabi sürekli yapmamak lazım, insanı melankoliye sürükleyebilir.