21 Ekim 2012 Pazar

Ben Feuerbach

Yeminliydim, haftasonu çok güzel çalışacaktım. Fakat cumadan işler karıştı. ÇS tayfasıyla akşam yemeği yerken biri Passage'a gidelim diye çok akıllıca bir fikir attı ortaya. Tabi ders çalışmaktan bunalmış bünyeler de hemen atladılar bu fikrin üzerine. Benim için de sorun yoktu çünkü sınavıma üç hafta var. Diğer arkadaşlarınsa pazartesi mühim ötesi sınavları var. Vicdan muhasebesini çok yaptılar, cumartesi erkenden kalkar çalışırız, zaten çok durmayız gibi bahaneler ürettiler ve biz 12'ye doğru oradaydık. 3'e kadar eğlendik, sonra bir arkadaşın evine geçtik. Orada da hemen yatmadık tabi, muhabbet falan derken sabah 11'de zorla kalkabilik. Yurda gel, banyo yap, hazırlan derken saat 3,5'ta ÇS'ye gittim, 5,5'ta ÇS'den çıktım.
Çünkü akşam arkadaşımla tiyatroya gidecektim. Oyun Şinasi'de olduğundan hadi yemeği Tunalı'da yiyelim dedik. Elizinn adlı yerde yedik. Mekan güzel, yemekleri de güzeldi.
Tiyatroda önceliğim her zaman turnedekiler oluyor. Bu sefer de Trabzon Devlet Tiyatroları'nın Ben Feuerbach oyununa gittim.
Oyunun özetini olduğu gibi internet sitesinden koymak istiyorum: "Feuerbach uzun süre akıl hastanesinde yattıktan sonra tedavi olmuş, mesleğine tutkun bir oyuncudur. Bu uzun aradan sonra, bir tiyatronun oyuncu seçmelerine gelir. Karşısında bir zamanlar tanıdığı ünlü rejisörü görmeyi beklerken, onun asistanı tarafından karşılanır. İlk başta yaşadığı hayal kırıklığı, bir müddet sonra izleyicisinin tüm dikkatini kendinde toplamaya çalışan oyuncunun sergilediği bir kedi-fare oyununa dönüşür. Böylece Feuerbach’ın kişiliğinin ve yaşamının katmanlarında dolaşmaya başlarız. Beklenen kişi en sonunda geldiğinde ise olaylar Feurbach’ın tahmininden çok farklı gelişir."
Oyun bundan ne bir eksik, ne de bir fazlaydı. Aynen bunlar oldu, ama olay zaten Hakan Meriçliler'in müthiş oyunculuğundaydı. Çok iyiydi, bize karakteri çok güzel yansıttı. Sesi de çok hoştu.
Hakan Meriçliler'in tiyatrocu olduğunu bilmiyordum, öğrenmiş oldum.
Öyle işte, sonra da yurda geldim, uyudum uyandım, bakalım bugün bana ne getirecek?

18 Ekim 2012 Perşembe

Son İki Hafta

Uzun zamandır buraya yazmıyorum.
Günlerim biraz rutine bindi. Sabah erkenden kalkıp okula git, döndükten sonra ya ÇS'ye git çalış ya da dışarı çık. Yurda döndükten sonra da yazmaya pek hevesim kalmıyor işin açığı. Gecenin kalanında genelde dizi izliyorum.
Heyecanla beklediğim tiyatro sezonu nihayet açıldı, hatta ben dört oyuna gittim. Bunlardan sadece birini yazdım, diğerlerini ilerleyen postlarımda yazacağım.
Bugün ses kaydı işini başkasına satıp dersi astım ve okuldan erken döndüm. Yemek yedim, bilgisayarın başında saatlerdir oturuyorum. Keyif yaptım biraz. Bugün çalışmayacağım dedim. Yarın ve haftasonu deliler gibi çalışacağım. Akşamlara kadar disko disko ÇS :)
Uzun zamandır istediğim diksiyon kursuna başladım. Okulun ücretsiz kurslarından. Daha bir ders gittik ve o da tanıtım dersiydi ama devamı da gelecek. Pek sevindiğim olay kursun pazartesi günleri olması. Hocamız oyuncu olduğundan ona bir tek pazartesi uyuyormuş. Bana da uydu tabi bu durum.
Bunun dışındaa bugün yurdun yataklarını yenilediler. Ben de hazır nevresimlerim çıkmışken yenilerini taktım. Yatağıma en sevdiğim renklerle şık bir kombin yaptım :P Evet, nihayet ben de kombin kelimesini kullandım :)
Yine çözünürlüğü yerlerde sürünen bir fotoğrafla yatağımın şu anki görüntüsünü paylaşmak istiyorum.
Bugün de erkenden yatacağım zaten. Yarın tiyatro gişesine erkenden gidip tiyatro bileti alacağım da. Bu seferki hedefim Euridice'nin Elleri. Prömiyeri 30 Ekim'de yapılacak bu oyun sanırım ikinci bir Bir Delinin Hatıra Defteri olacak. Satışa açılmasından beş dakika sonra tüm biletler tükenmişti çünkü. Bakalım yarın şansım yaver gidecek mi?

Profesyonel

Haftasonunu bff ile geçirdim. Cumartesi onlara kahvaltıya gittim. Beraber güzelce kahvaltı yaptık, sonra da ders çalışmak için Bilkent Üniversitesi'nin kütüphanesine gittik. Hem eğlendik, hem de net 5,5 saat çalıştık. Masada karşılıklı oturduk. Bff masanın büyük bir kısmına yayılırken bana sadece defter ve notumu koyacak kadar yer kaldı :) Evet, resmin sol üst kısmında ben varım, bir tanecik defter ve notumla.
Güzel bir gündü, devamı da benim için verimli geçti diyebilirim. Gece 3'e kadar muhabbet ettik, olay psikolojiye döndü. İçimi döktüm biraz bffe, yeni kararlar aldım. İnsan bazen böyle şeylere ihtiyaç duyuyor. Ben, normal insanlardan biraz daha fazla ihtiyaç duyuyorum işin açığı.
Pazar günü de İstanbul'dan turneye gelen Profesyonel adlı oyuna gittik. Bu oyuna bilet bulabilmek için biletlerin açıldığı gün okula gitmemiştim. İyi ki de gitmemişim.
 İlk olarak Yetkin Dikiciler ile başlamak istiyorum. O nasıl bir sestir? O nasıl güzel bir sestir? Öyle tok, hoş bir sesi var ki; oturup saatlerce dinleyebilirim onu. Sadece ses değil tabi ki.. Müthiş bir oyuncu. O kadar güzel, o kadar doğal duruyor ki sahnede; işte bu diyorsunuz, bu adam bu sahnede olmalı hep. Oyunda bir taraftan anlatıyor, bir taraftan oynuyordu ve hikayeyi anlatırken bir anda oyuna dahil olurken geçişlerde bir an bile zorlanmadı. Bazen seyircileri de kattı ve bunu yaparken çok beyefendi ve tatlıydı.
Bülent Üstün Yarar da tek kelimeyle muhteşemdi. Sahneden inmesin istedim hiç. O gülüşleri, sarhoş taklidi, yine geçişlerdeki mükemmelliği yeter de artar. Performansı olmadan bu oyun böyle olmazdı.
Bir yazar/editör, sekreteri ve eski bir polis arasında geçen bu hikayede bir gün ansızın çıkıp gelen eski polis sayesinde yazarımız ve biz seyirci geçmişe yolculuğa çıkıyoruz. Edebiyattan, felsefeden, siyasetten bolca yararlanılan bu oyunda beni en çok etkileyen şey Yetkin Dikiciler'in o müthiş sesiyle çok anlamlı bir şekilde söylediği "Gündüze özgü, aydınlıktan bahseden bütün sözcükleri unutalım. Gün ortasında bile gece selamı verelim. Aydınlığa kavuşana kadar da böyle davranmakla yetinelim..." sözleriydi. Sanırım oyunun yazarı Duşan Kovaçevic'in kendisine ait bu sözler. Luka ile Teya'nın birbirlerinde baba/oğullarını bulması da oyunun ayrı bir güzelliğiydi.
Kısacası oyun çok dolu doluydu. Sürprizlerle dolu olmaması eleştirilmiş biraz ama bence haksız bir eleştiri bu. Oyunun amacı seni şaşırtmak değil ki, düşünmeni sağlamak.
Son olarak, Yetkin Dikiciler gerçekten de mavi gözlü bir devmiş.
Oyundan güzel duygularla çıktık, sonra da eve gidip bffin annesinin hazırladığı güzel yemeklerin tadını çıkardık. Tekrar çık, kahve iç, yurda dön derken bir haftasonunu daha tükettim.