29 Eylül 2012 Cumartesi

Masala, Goran Bregovic

Hastayım hasta, canım ister limon. İki üç gündür boğazım şiş ve acıyor, bir de kulağımın arkasında bir şişlik var(muhtemelen lenf bezim şişti.). En az bir iki hafta çekerim artık.
Sık sık hasta olmam, ama olduğumda da haftalarca boğaz ağrısından kurtulamam. Koparıp atmak istiyorum bazen şu boğazımı.
Hastayım ama, bu beni gezmekten alıkoymadı geçtiğimiz birkaç gün.
Salı günü Masala adlı Pakistan yemekleri yapan yere gittik. Kuğulu Park'ın hizasında, fakat yolun diğer tarafında, Paris Caddesi'nde bir yer. Fotoğrafı internetten buldum, oturan insanın benimle bir ilgisi yoktur yani.
Ben bu yemeği bir fırsat sitesinden aldım. Dolayısıyla oraya giderken nasıl bir yerle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Mekan düşündüğümden ufak. Ve sahipleri gerçekten Pakistanlı. Güzel ilgilendiler, servisi beğendik.
Pakistan yemekleri ile ilgili söyleyebileceğim tek bir şey var: köri. Her şeyleri körili. Yerken güzel geliyor ama, sonra mideyi rahatsız ediyor. Durup dururken canının isteyeceği bir şey değil yani, ancak kırk yılda bir, canın değişik bir şeyler yapmak istediğinde yenilebilir bence.
Çarşamba günü de Vişnelik'te Goran Bregovic konserine gittim. Odtü Vişnelik'i ilk defa gördüm ve çok sevdim. Çim amfi, gittikçe yükselen setler var ve insanlar oturuyor oralara. Gittiğimizde de herkes oturuyordu, sevindim ben de oturup konser izleyeceğime. Ama tabi konser başladıktan sonra herkes ayağa kalktı, mecbur biz de kalktık.
Goran Bregovic'in performansı süperdi. Bilmem Balkan müzikleri hep bu adamın yaptığı gibi mi, eğer öyleyse ben çok severim(araştırmalıyım). Üflemeli çalgılar ne kadar neşeli ve hareketli, insanı nasıl da oynatıyorlar. Her bir şarkısında çoğunu ilk kez duymuş olsam da zıp zıp zıpladım. Gece çıkıp dans ettiğim birçok zamandan daha fazla eğlendim.
Adam sahnede çok rahat ve kendi de çok eğleniyor belli. Bu yüzden seyirciyi de eğlendirdi. Eliyle yaptığı hareketler oldukça hoş ve sempatikti. Herkesi bir güzel coşturdu, kapanışı Kalaşnikof'la yaptı ki biz seyirciler daha fazla çıldıralım :) Hoşuma gitmeyen tek şey, arada bir arkadan verdikleri fon müziği oldu. Öyle yaptıkları şarkılar sanki playback gibi geliyordu insana.
Konser benim yurda giriş saatime çok güzel uyacak şekilde bitti, ona da ayrı sevindim. Dolmuşa atladığım gibi Kızılay'a, oradan da yurduma geçtim.
Orada da şunu fark ettim ki, Odtü'lü erkekler pek tarz. Artık benim için yeni insanlar olduklarından mı, yoksa gerçekten öyle olduklarından mı bilmem. Bizde neye yokkk? diye biraz üzüldüm işin açığı :P 

23 Eylül 2012 Pazar

Candan Erçetin

Candan Erçetin'e hayranım. Hem sesine, hem duruşuna, hem sanatçı kişiliğine, hem hanımefendiliğine. Tüm şarkılarını olmasa da tamamına yakınını ezberden söyleyebilirim.
Ne kadar zamandır konseri olsa da gitsem diyordum ki Tepe Prime'da konseri olduğunu duydum. Hem de ücretsiz.
 Tepe Prime iki tane yüksek iş merkezi ve lüks bir apartmandan oluşan bir kompleks. Altında da daha çok kafeler ve yemek yenecek yerler var. Arkadaşım da oralardan Piola adlı yerden bize ve birkaç arkadaşına yer ayırtmış. Gittik, bir taraftan yemeğimizi yiyip içeceklerimizi yudumlarken, diğer taraftan Candan Erçetin'i izledik. Hem de Sezen Aksu'yu gördüğümüzden çok daha iyi bir pozisyonda. İnternetten bu resmi buldum, bizim oturduğumuz yere yakın biri çekmiş. İşte böyle bir görüş açısıyla izledik kendisini.
Sonlara doğru yerimizden kalkıp yakından görmek üzere sahneye yaklaştık, baya yakından da gördük. Gerçekten çok zarif. Bu önemsiz bir konser dememiş, şıkır şıkır giyinmiş. Seyirciyle de tatlı tatlı konuşuyordu.
Sesine, şarkılarına zaten diyecek bir şey yok. Söylediği güzel şarkılara avaz avaz eşlik ederken mutlu olduğumu hissettim.
Baharda tekrar geleceğim dedi, umarım gelir ve umarım bu sefer şöyle Congressium gibi güzel bir yerde yapar konserini. Ona da giderim, hepsine de giderim..
Candan Erçetin'e asla doyamam.
En sevdiğim şarkısını da paylaşayım da tam olsun.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Aynı Yerler

Dün yine Telwe'ye, ardından Passage'a gittim. Birinde bir grupla, diğerinde başka bir grupla buluştum. Üç küsür bira ve üç tekiladan sonra yine midem berbat halde yurda döndüm. Ama eğlendim mi, eğlendim.

19 Eylül 2012 Çarşamba

Red Riding Hood, Passage

Akşam üstü uyumak kadar berbat bir şey yok. Hele bir de bir şeyler yiyip yattıysan.
Okuldan geldikten sonra çok fena uyku bastırıyor bana. Biraz dayanınca geçiyor ama, bugün hadi bir saat uyuyayım diyerek büyük bir hata yaptım. Yattığımda uyuyamadım bile ve kalktığımdan beri yanıyorum. Kulaklarımdan ateş fışkırıyor, o derece. Bilmem bir tek bana mı oluyor bu. Ne zaman akşamüstü uyusam, akşamın geri kalanında kendime gelemiyorum. O yüzden hadi biraz uyuyayım, kalkıp gece çalışırım diyemiyorum.
Pazar günü arkadaşın evine gittik, mütevazi bir öğrenci kahvaltısı yaptık. Çıktık, biraz gezdik, yurda döndük, not yazdım, derken saat on bir oldu. Geceyi bir de film izleyerek kapatayım dedim ve Türkçesi "Kız ve Kurt" olan Red Riding Hood'u izledim. Spoiler geliyor.
Artık Holywood hikaye sıkıntısı çekiyor sanırım. Sürekli eski şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze sürüyorlar. Bu film de Kırmızı Başlıklı Kız'ın uyarlanmış hali. Isıtıp ısıtıp önümüze sürüyorlar dedim ama, sevdim ben bu versiyonunu. Ormanlar içinde yaşayan köy halkının korktuğu kurt bir gün baş karakterimizin kardeşini öldürür ve filmimiz başlar. Köy halkının hayatına çok özendim yalnız. Evleri çok konforlu geldi bana. Hani Taş Devri'nde aslında tüm teknolojiler var ama bunu hayvanlardan falan sağlıyorlar ya, onu anımsattı. O şöminenin üzerinde çorba pişirip, kenarında yemek istedim.
Filmde kurdu kurtadam olarak düşünmeleri güzel olmuş. Ve insan meraklanıyor. Acaba kurt kim? Büyükanne mi, esas kızın sevdiği mi, yoksa onu zorla nişanladıkları Henry mi? Yalnız ilginç bir nokta, filmden kimsenin adını hatırlamıyorum, Henry hariç. Amanda Seyfried pek güzel, ama bir tek bu filme yakışır gibi geldi. Sanki başka bir filmde izlesem sevemeyeceğim orada.
Gary Oldman yine harikaydı. Başka bir şey diyemiyorum.
Beğendim filmi sonuç olarak.
Dün akşam dışarı çıkalım dedik, Passage'a gittik. Saat 9'da gittik, 11'e kadar normal kafe gibiydi. High Five adlı grup 12'de çıktı, çok sevdim onları. Solistleri çok tatlıydı :) Yurda geç giriş izniyle beraber 1'de girmemiz gerekiyordu, koştur koştur döndük sonra.
Bu arada deli gibi yağmur yağmaya başladı, odadan izleyip mutlu oluyoruz odacak :)

15 Eylül 2012 Cumartesi

Son Üç Gün

Okulun ilk haftası bitti. İlginç bir şekilde çabucak alıştım okul temposuna. Gerçi daha ilk hafta, şu anda giriş dersleri yapılıyor ama, sevdim bile patolojiyi(her ne kadar bir derste artık geçen senekinin üç katı yük olsa da).
Normalde ilk hafta çok gezeyim diye özellikle uğraşırım, ama bu sefer öyle yapmadım. Ben tatilde evcimen olmuşum iyice. Tek isteğim yurduma bir an önce gitmek oluyor artık. Gerçi gitmedim genelde ama olsun.
Çarşamba günü Sezen Aksu konserine bilet alabilmek için Bff ile Kentpark'a gittik, 75'er liralık alışveriş yaptık. Bütçemin çok da iyi olmadığı şu aralar o parayı pek gönülsüz harcamış olsam da, normal bir konsere gideceğimden çok daha ucuza gideceğim için kendimi avuttum. Ayrıca zaten alışveriş yapmış oldum, ki aldığım hırkayı pek beğenerek aldım.
Perşembe günü okuldaki resim kulübünden insanlar ve bize resim dersi veren hocamızla buluştuk. Dersimizin bitimiyle hocayla buluşmamızın arasında çok saatler olduğundan o arada da birkaç mekan değiştirerek Kızılay'da dolandık.
Kızılay'da en sevdiğim yerlerden biri Galeri Ekin. Oradaki çeşit çeşit kalemler, defterler, silgiler, boyalar ve bilimum kırtasiye malzemelerine bayılıyorum. Benim malzemelerim de kırtasiye dükkanını aratmaz zaten. İğrenç çözünürlüklü telefonumla masamdaki kalemlerin bir kısmının bir fotoğrafını çektim.
Hocamızla Sakarya'daki Telwe'de buluştuk ama bir sorun vardı. Ondan yarım saat önce gelen bizden kimse içki içen insanlar değildi. Dolayısıyla garsonlar gelip geçerken bize kınayıcı bakışlar attılar. Ben de bu gerilime dayanamayıp alkollü bir şey aldım. Neyse sonradan gelenlerden de içenler oldu da gerilimimiz bitti. Yedik içtik eğlendik, yurda da yürüyerek gittim ki benim pek yaptığım bir şey değildir bu.
Dün de Sezen'in konserindeydik. İnanılmaz kalabalıktı, park yeri bulmamız çok uzun sürdü. İçeri girdikten ise ancak zorla öne doğru ilerlediğimiz bir yarım saatin sonunda Sezen Aksu'yu görebilmeye başladık. Bilet kolay alınabildiğinden seyirciler olarak pek rahat değildik.
Olsun, ben zaten onu bir kere canlı göreyim, dinleyeyim diye gittim. Hoş bir bayan, şarkı aralarında çok güldürdü bizi. İşte o kadaar, bir etkinlik de böylece bitti.
Arkadaşımda kaldım, sabah o okula giderken-evet, cumartesi de okulu var onun- ben yurda döndüm, gün boyu yurttaydım. Şöyle bir başımı çıkarsam Neva filminin çekimiyle karşılaşacakmışım aslında, ama onu bile yapmadım. Saat 11 ve şu anki tek planım yatağıma geçiş yapmak..
Yarın erken kalkmama gerek yok yaşasın :)

11 Eylül 2012 Salı

One For The Money

Bu filmi birkaç hafta önce çerez niyetine izledim. Katherine Heigl'i sempatik buluyorum. İlginç bir güzelliği var.  Kendisini ilk gördüğümde çirkin olduğunu düşünmüştüm, fakat izledikçe beğenmeye başladım.
Son birkaç filminde sanki aynı karakter özelliklerini taşıyor. Ama bence ona uyuyor bu.
Bounty Hunter oluyor bu filmde ve lisede hoşlandığı adamın peşine düşüyor. Öyle işte, daha fazla bir şey yok filmde. Otur, izle ve unut.

Kürkçü Dükkanı

Okul açıldı, bugün okuldaki ikinci günümü de tamamladım.
Perşembe kalan yirmilik dişlerimi çektirmek üzere Kayseri'ye gitmiştim. Fakat sinir dişimden geçiyormuş, tomografi çekilmeden olmazmış, o da o gün çekilse bile sonuç ancak pazartesi çıkarmış. Cuma yola çıkacağımdan tabi ki hiçbir şey yaptıramadan döndüm. Boşu boşuna gitmiş oldum ve varlığını yeterince hissettiren mutsuzluğum kat kat daha arttı. 
Bu taşınma işleri bana neden bu kadar acı veriyor bilmiyorum. Bir hafta öncesinden gerilmeye başlayıp ancak taşındıktan bir hafta sonra kendime gelebiliyorum. Sami olsa "Uzaya çıkıyor sanki." derdi. Çok büyütüyorum olayı, çook. Zaten buradaki postlarım da gideceğim, gidiyorum, gideceğim için şöyle şöyleyim monotonluğunda gidiyor. Kısa zamanda değişeceğini umuyorum.
Cuma geldim, yurduma yerleştim. Neden cuma geldim sorusunun cevabı ise sevgili yurduma ancak haftaiçi giriş yapılabilmesi. Yani geldiğimde önümde bomboş bir haftasonu vardı. 
Cuma akşamı yurttan kızlarla oturduk. Birimizin ağustosta doğum günü vardı, onun için keke mum yakıp hediyesini verdik. Birer de Türk Kahvesi içtik. Yalnız yaktığımız mumlar ve de onların altları eriyip kekle değişik bir kimyasal tepkime gerçekleştirdi. Kek yenmeyecek duruma geldi ama, biz izlerken çok eğlendik. Anı olarak da bir adet fotoğraf çekti arkadaş.
Cumartesi sabahı aynı ekiple Bahçeli Seyir Kafe'ye kahvaltıya gittik. Oranın kahvaltısının üzerine tanımıyorum. Böyle söylememdeki en büyük etken tabi ki sınırsız portakal suyu.
Onlardan ayrılınca en iyi arkadaşımın yanına gittim. Onlarda kaldım cumartesi akşamı. Yalnız böyle en iyi arkadaş pek ilkokul işi oldu :) Bff diyeyim bari daha göze hitap edici olsun :) Neyse, kendisi artık bir stajyer doktor, onların okulunda dördüncü sınıftan itibaren forma giyildiğinden Sıhhiye'ye gidip önlük aldık; sonra tekrar Bahçeli'ye geçip Leman Kültür'de onun arkadaşlarıyla yemek yedik. Bu arada Leman yine zam yapmış, yemekleri güzel evet ama o kadar paraya değdiğini düşünmüyorum. Bu yüzden ben bir daha gitmek istememek Leman yani. Oradan bff'imin evine geçtik, çay içtik, sonra yine dışarı çıktık. Bu sefer onların evinde kalan kuzeni ablayla Bilkent tarafına gittik. Kahve içip muhabbet ettik. Ertesi gün genelde evde vakit geçirdik, akşam yemekten sonra bu sefer bff ile Seyir'e gittik, çay kahve içtikten sonra ince insan beni yurduma kadar arabasıyla bıraktı. Boş haftasonumu böyle doldurdum.
Dün okula gittim. İnsanları özlemişim. Özlemişim özlemesine de dersler beni ilk günden sıkmaya başladı. Bir de sabah bir kampüste, öğleden sonra diğer kampüste dersimiz vardı; hem dün hem bugün. Böyle günler yorulacağız ama şükür ki böyle günlerin sayısı az.
İki gündür okul-yurt-market yapıyorum, ama halimden çok memnunum. Nihayet yerleştim, dengeye ulaştı hayatım. Şu tatil havasından da çıkınca her şey çok güzel olacak.
Bu arada senenin zorlu olacağı ilk haftadan belli oldu, çok çalışmam gerek çook.

3 Eylül 2012 Pazartesi

Kışlık Hazırlıklar

Son birkaç gündür kendimizi ailecek kışlık hazırlıklara verdik. Cumartesi salça ve konserve domates yapıldı, pazar tarhana ve erişte; bu arada bazı sebzeler kurutuldu.
Ben bu duruma için için sevinmekteyim, çünkü ben de bu malzemelerden yurduma götüreceğim. Özellikle konserve domates hayatımı çok çok kolaylaştıracak.
Salça, bizim burada kaynatılır. Zahmetli bir iş, çünkü kocaman kazanda kocaman bir kürekle saatler boyu sürekli karıştırmak gerekiyor. Biz toplamda dört aile olduğumuzdan malzememiz çoktu, iki kazana bölündü. Çözünürlüğü yerlerde sürünen telefonumla fotoğrafını çektim. Olmaya yakın öyle bir sıçrıyor ki, her tarafın yanıyor. 
Sonraa tarhana. Bu tarhana pek bilinmiyor. Ayranla buğday kaynatılarak yapılıyor, sonra da kurutuluyor. Ama yaşken de çok lezzetli. Biz de ailecek pek severiz, ucundan kıyısından yeriz.
Hazırlıklar tamam, cuma gidiyorum. Gerginim, bu gidiş dönüş zamanları hep gergin olurum. Sekiz senedir gidip geliyorum, sekiz senedir bu böyle. Evde boş boş duruyorum. Hiç bir  icraatım yok. Bugün sanki çok lazımmış gibi İngiltere tahtına geçen aileleri araştırdım. Şükür ki bilgi eksiğim kalmadı.
Sonraa her parmağıma farklı ojeler sürüp sürüp sildim. Bu fotoğrafta da simlilere bakıyordum. 
Kendimi bu boş işlerden umarım çabuk kurtarırım. Ankara'ya dönünce düzeleceğimi umuyorum.

That 70's Show

İşte her bölümünü tekrar tekrar izlediğim, aynı esprileri kırk kere duysam da kırk birincide yine güleceğim, her bir karakterini ayrı ayrı sevdiğim dizi!
Adından da anlaşılacağı gibi 70'lerde yaşayan bir grup genci anlatıyor dizimiz. Bu liseli arkadaşlar başrol olan Eric'in evinde, genelde evin bodrumunda vakit geçiriyorlar sürekli. Mekan hep aynı, zaten jeneriğinde de "Hanging out, down the street, the same old thing, we did last week.." şeklinde başlayan şarkılarıyla anlatıyorlar.
Fakat şarkıyı "We're all alright" diye bitiriyorlar ki, cidden öyle.
Red'in dumbass'lari, circlelar, Eric'in mimikleri, Fez'in aksanı, Micheal'ın aptallığı vb vb.
Çok izlenesi bir dizi, herkese tavsiye etmekteyim. dizimag.com'da tüm bölümleri mevcut.